2022 Yılı Bütçesi

İlhan Kesici | TBMM Tv - 2022 Yılı Bütçesi | 2021-12-17

2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi Üzerinde Yaptığım Konuşmanın Zabıt Metnidir


TBMM BAŞKANI (Prof. Dr. Mustafa Şentop):


Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın İlhan Kesici'ye aittir.


Süreniz otuz dakikadır.


CHP GRUBU ADINA İLHAN KESİCİ (İstanbul) -


Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri;


2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. 


Yüce heyetinizi şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.


Değerli Milletvekilleri,


Türk ekonomi tarihinin en önemli günlerinden geçiyoruz. Ben de bu bakımdan ekonomiyle ilgili eleştirilerimi de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili eleştirilerimi de görüşlerimi de daha fazla bir dikkat ve nezaket içerisinde yapmak istiyorum.


Huzurlarınızdaki bütçe hem biraz önceki arkadaşımız Akif Hamzaçebi kardeşimizin ifade ettiği gibi hem daha önceki çeşitli konuşmacıların da ifade ettiği gibi artık kadük olmuş olan bir bütçedir, bütçe vasfını kaybetmiştir. 


Bütçe 17 Ekim 2021 tarihinde, tam iki ay önce Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu, arz edildi; o zaman dolar kuru 9,2 TL idi, demek ki bizim bütçemizin parasal değeri dolar cinsinden 195 milyar dolar idi. 


Şimdi biraz önceki kurlarla -16,90 TL'li bir rakam oldu bu, 106 milyar dolara inmiş bir bütçe. Yani iki ay içerisinde, bütçemizin iki ay önceki dolar cinsinden değeri 195 milyar dolarken şimdi 106 milyar dolara inmiş.

Artık bu, bütçe filan değildir, bütçe olarak kabul etmek de mümkün değildir.


Değerli Milletvekilleri,


Ekonomi ve bütün bütçelerin asıl dayanağı, asıl amacı "kaynak tahsis politikaları"dır.

Yani kaynakları nasıl tahsis edeceğinizdir. Kaynak az da olsun çok da olsun, asıl mesele bunun nasıl tahsis edileceğidir. 


Şimdi, 195 milyar dolardan 106 milyar dolar gibi bir rakama inen bir bütçede artık kaynak tahsis politikası diye bir şeyin kalmış olması imkansızdır, söz konusu değildir. Bu bakımdan bu doküman, artık bir bütçe dokümanı değildir. 


Ama diyelim ki hiç bu işler olmadı, bütçe Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduğu hâliyle bir değerlendirme yapacak olsak 3  rakam ve 3 hususu huzurlarına getirmek istiyorum.


Bir: Haftalardır, sabah akşam hem bütün televizyonlarda hem de bütün konuşmalarda "Merkez Bankası", "Faiz 1 puan, yüzde 1 indi, yüzde 2 arttı." vesaire bununla yatıp kalkıyoruz biz. 


Şimdi, bakalım, bu bütçede, 2022 yılı bütçesinde orijinal hâliyle faize konulan bir rakam var: 240 milyar Türk lirası, tamam. Belki iyidir, belki kötüdür, bunu bir iki şeyle mukayese etmek lazımdır.


İki: Aynı bütçede Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi var. "Millî Eğitim Bakanlığımız" demek 18 milyon öğrencimiz; 1,2 milyon öğretmenimiz, hocamız... Bunlara tahsis edilen rakam 189 milyar lira. 


Üniversitelerimizde, yüksek eğitimimizde -örgün, yaygın- açık öğretimimizde okuyan 7,9 milyon, 8 milyon öğrencimiz var, 200 bine yakın öğretim üyemiz var. Buna tahsis edilen rakam da 59 milyar dolar.


Hepsini birlikte değerlendirelim: Türkiye'nin bütün okullarında 30 milyon civarında öğrencisi var; 2 milyon civarında öğretim üyesi, öğretmeni, hocası var ve bu 30 milyon insan bizim önümüzdeki elli yılımızı şekillendirecek, bizi 21'inci yüzyılın üstüne taşıyacak çalışmaları yapacaklar, eğitilecekler. 


Bunlara tahsis ettiğimiz toplam rakam 248 milyar Türk lirası; hiç kurlar bozulmamış olsaydı bile.


Demek ki sadece bir faiz kalemine 2022 yılı bütçesinin ayırdığı, tahsis ettiği rakam 30 milyon öğrencimiz ve öğretmenimizin eğitimine harcanmış olan, tahsis edilmiş olan rakamla aynı. 


Buradan hayır çıkmaz değerli milletvekilleri, aziz AK Parti'li milletvekili kardeşlerimiz, dostlarımız; buradan Türkiye için bir hayır çıkmaz.


Üçüncü bir rakam daha vermek istiyorum: Tarımsal destekleme rakamı 26 milyar Türk lirası.


AK PARTİ iktidara geldiği zaman 2006 yılında tarım sektörünün daha çok desteklenmesi lazım geldiğine inandığı, bunun her bütçede azaltılmaması lazım geldiğini teminat altına almak için bir kanun çıkardı: Tarımsal Destekleme Kanunu. 


Bu kanuna göre dedi ki: "Her yıllık bütçede tarımsal desteklemeye ayrılacak olan rakam millî gelirin yüzde 1'inin altında olamaz; biz bunu eşitleyelim, millî gelirin yüzde 1'inin üstünde de olabilir ama biz bunu eşitleyelim, yüzde 1."


E, bu yılın millî gelirinin yüzde 1'i 78 milyar Türk lirası eder yani biz, bütçe kanunuyla daha önce çıkardığımız bir kanunu ezmiş, dövmüş oluyoruz, onu geçersiz hâle getiriyoruz, biz, kendimiz yapıyoruz bu işi yani. 


Şimdi, bu, 26 milyar Türk lirası aynı zamanda ne demek? Bizim 5-5,5 milyon civarında işçimiz var, çiftçimiz var, millî gelirimizin -görünür görünmez- yüzde 10'una yakını tarım sektörümüzdür, bu tarım sektörünün gelişmesi istikametinde ayırdığımız para 26 milyar lira, faize ayırdığımız para 240 milyar lira; tam 9 katı.


Şimdi, bunun sonucunda ne oldu? Bunun sonucunda şöyle bir şey oldu:


Epey zamandan beri Türk çiftçisi, toprağına küsmüştür; Türk besicisi, gözünün nuru gibi gördüğü, gözünün nuru gibi baktığı hayvanlarına küsmüştür;


Bunun sonucunda, dünyanın bir ucunda Avustralya var, ta Avustralya'dan kırmızı et ithal ediyoruz; diğer ucunda Brezilya, Arjantin var, onlardan beyaz et ithal ediyoruz; onların üstünde Kuzey Amerika var, oradan çeşitli ürünler ithal ediyoruz, mısır ithal ediyoruz. 


Onlar uzak diyarlar; yanımızda komşumuz Yunanistan var, Yunanistan'dan pamuk ithal ediyoruz; öbür yanımızda komşumuz Bulgaristan var, Bulgaristan'dan da saman ithal ediyoruz. 


Böyle bir Türkiye olamaz, böyle bir Türkiye bize yakışmaz, Türkiye'ye yakışmaz, Türk milletine yakışmaz.


Bunun sebebi, Avrupa Birliği... Mesela dünya dünyanın her tarafında tarım sektörü desteklenen sektörlerdendir, göz nuru gibi bakılan sektörlerdendir; bu münasebetle, destekler verilir. 


Biz de veriyoruz, demin söylediğim gibi, çok az. Avrupa Birliğinin verdiği destekler... Avrupa Birliğinin Avrupa Ekonomik Topluluğundan bu yana en başarılı politika alanı, ekonomik politika alanı, adına "Ortak Tarım Politikası" dedikleri ortak tarım politikasıdır yani hem tarım üreticilerini hem tüketicilerini aynı anda memnun edecek olan bir ortak tarım politikası. 


Bunların kendi çiftçilerine, ortak tarım politikasına bu sene ayırdıkları bütçe 45 milyar dolara tekabül eden eurodur; bunun Türk lirası hâli çiftçi başına 125 bin lira civarında eder, 125 bin lira eder. Bizim deminki 26 milyar lirayı çiftçi başına böldüğümüz zaman bu da 5 bin Türk lirası eder. 


Yani Avrupa Birliği mesela Bulgaristan, mesela yanımızdaki Yunanistan -demin verdiğim örnek- bu kendi çiftçilerine çiftçi başına 125 bin lira tarımsal destek verirken biz sadece 5 bin liralık bir tarımsal desteği verdiğimiz zaman işte Bulgaristan'dan -efendim- saman ithal etmek durumunda kalıyoruz. 


Sayın Tarım Bakanı, hem geçen seneki bütçede hem bu seneki bütçede hem Plan ve Bütçe Komisyonundaki tartışmalarda hem Genel Kurul tartışmalarında özellikle bu saman ithalatı münasebetiyle eleştirilince, tenkit edilince en son dayandığı yerlerden birisinde şöyle bir tabir kullandı:


"Paramız varmış, dövizimiz varmış da ithal ediyormuşuz."


Bu çok vahim bir tabirdir, çok da yanlıştır.

 

Bizim saman ithal edecek, pamuk ithal edecek, kırmızı et ithal edecek paramız yoktur, dövizimiz yoktur. a


Ama peki, ithal ettik, neyle ettik? Şimdi, biraz sonra göreceğiz, borçla ettik. Bu devleti neredeyse batırma noktasına gelecek olan borçla ettik.


Bizim grup da maşallah ne kadar sessiz, sakin, güzel güzel dinliyor.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Aslında çok da hoşuma gidiyordu.


ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Dikkatle dinliyoruz.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Değerli Milletvekilleri, b


Bu bütçe elbette AK PARTİ iktidarının sadece bugüne ait olarak hazırladığı bir bütçe değil, bunun bir birikimi var.

Yani bu, bir birikimin üstüne gelmiş olan bir bütçe, bu rakamlar. 


O birikimle ilgili de muhtemelen ben öyle inanıyorum ki bu bütçe müzakereleri bu dönemin son bütçe müzakereleri olacaktır yani bir erken seçim olacaktır. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) 


Ama bu bakımdan -birkaç, fazla olmamak üzere- yine üç büyük alanda bazı rakamlar arz etmek istiyorum: Bir, toplu bakış. Bu on dokuz yılı bir değerlendirelim.


1800'lerin ortasında büyük devlet adamı ve şairimiz var, Ziya Paşa. 


Buna benzeyen hâlleri ta 1850'lerden yani yüz elli-yüz yetmiş sene öncesinden gördüğü için şöyle demiş:


"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."


Yani lafla peynir gemisi yürümez. Efendim "Ben uçuyordum, ben kaçıyordum." "Şu tarihlerde böyle diyordum."la bu iş olmaz, rütbe-i aklını ölçmek için eserine bakalım.


Değerli Milletvekilleri, b


Bizim -bu on dokuz yıllık- çeşitli ticaret alanlarımız var; alıyoruz, satıyoruz, yapıyoruz, imal ediyoruz, bunu ihraç ediyoruz, ithalat yapıyoruz, adına da "dış ticaret" diyoruz. İthalatımız 3,7 trilyon dolar, ihracatımız 2,6 trilyon dolar. 


Bu ikisine bakarsak eksi 1,1 trilyon dolar dış ticaret açığımız var. Bu çok büyük bir paradır, neredeyse toplam ihracatımızın yarısı kadardır. 


Bizim şu anda yani 2022 yılı bütçesinde de bundan sonraki gelecek olan bütçelerde de belimizi kıran; iliğimizi, kemiğimizi kemiren, emen; bizi sıkıntılardan sıkıntıya sokacak olan rakamın aslı budur: 1 trilyon dolardan fazla dış ticaret açığı. 


Bizim başka döviz gelirlerimiz de var yani turizm, hizmetler sektöründen gelen dövizlerimiz filan var. Bunları da işin içine kattığımız zaman bizim kazanmadığımız, bizim olmayan ama harcadığımız bir rakam var; 591 milyar dolar, bunun adı cari işlemler açığı, cari açık. "Cari açık" demek, bizim olmayan bir paranın bizim tarafımızdan harcanması demek. 


Bir zamanlar "Cari işlemler açığı finanse edildiği sürece herhangi bir mesele yoktur." diye ahkâm kesen allamelerimiz vardı; bu, hem Hükûmetin içerisinde, AK PARTİ Hükûmetinin içerisinde vardı hem de dışarıda.


Belki de bana göre bizi bugünlere getiren sebeplerin başında yer alan şeylerden bir tanesi bu tür allamelerdir.


ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kemal Derviş'tir.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Şimdi, bizim Tanzimat Dönemi büyük bürokratlarımızdan, yöneticilerimizden Fuat Paşa var, onun bir de babası var Keçecizade İzzet Molla; ser müderristir, en yüksek din âlimidir, en son görevi Mekke Kadılığıydı. 


Buna benzeyen hâller o zamanlar da varmış ki şöyle bir beyti var:


"Meşhûrdur ki fısk ile olmaz cihân harâb."


Fısk "günah" demek. E, peki, ne olurmuş yani? 

Buradaki "cihan"dan muradı da devlettir, Osmanlı Devleti'dir, büyük cihan imparatorluğudur. 


E, peki, günahın harap edemediği şeyden daha kötü ne olabilirmiş de bu devlet harap hâline getiriliyor? O da şu:


"Eyler anı -onu yapar- müdâhene-i âlimân harâb."


Âlimlerin dalkavukluğu, önde gelen insanların -önde gelen gazeteciler, yazarlar, çizerler, iş adamları, siyasetçiler, aklınıza ne geliyorsa- onların müdâhene?yi âliman?lıkları harap edermiş. Zaten onun sonuçlarını falan da gördük. 


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)


Şimdi, değerli milletvekilleri, bütün bunları neyle yaptık peki?


Cari işlem açığı verdik, dış ticaret açığı verdik ama samanı da ithal ettik, pamuğu da ithal ettik. Bunları da nasıl yaptık? Borçla, değil mi? Borç, el kesesinden aldığımız borç. 


Şimdi, AK PARTİ iktidara geldiği zaman IMF borcu dâhil, aklınıza ne kadar dış borç unsuru geliyorsa hepsini katın, Türk kamu sektörünün 87 milyar dolar borcu vardı. Ne umulur? Bu bizi, bu rakam bizi götürdü... O 2000-2001 krizine de biraz mecbur eden unsurlardan bir tanesidir. 


Bunun şimdiki hâli 207 milyar dolar, şimdiki hâlini atlayayım ben. 2002'nin sonundaki 87 milyar dolar, Cumhuriyetin seksen senede yaptığı borçların tamamının toplamı demek yani seksen senede biz 87 milyar dolarlık dış borç almışız, yapmışız "resume"si. AK PARTİ on dokuz yılda buna 120 milyar dolar eklemiş, 120 milyar dolar.


Türk özel sektörünün de bir dış borcu varmış, 45 milyar dolar, şimdiki rakamı 245 milyar dolar. Türk özel sektörü de Türk sanayi özel sektörü de 200 milyar dolar eklemiş. Bunu söylemekten muradım, Türkiye'nin borçluluğu. 


Bizi, şimdi, dış dünyada, bilmem herhangi bir borç aradığımız zaman, ülke riski olarak meydana getiren unsurların en önemlilerinden bir tanesi de ülkenin dış borçluluk göstergeleri; sadece kamu sektörünün değil tüm Türkiye'nin dış borçluluk göstergeleri ve bu çok fazla. 


Yani, özel sektörün dış borcuyla kamu sektörünün dış borcu 132 milyar dolar, buna AK PARTİ tarafından eklenen borç -ulaştığı seviyeyi demiyorum- 320 milyar dolar; çok.


AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Vay vay vay.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Buna da dayanılamaz, dayanılamayacaktır. Şimdi, bu söylediğim kamu sektörünün dış borcuna yani eklenen 120 milyar dolarlık dış borca, bir de yaptığımız özelleştirme var değil mi? 76 milyar dolar, 70 küsur milyar dolar. 


Ya, bu 70 milyar dolar olmasaydı diye 120 milyar doların üstüne eklememiz lazım doğru bir hesap için veya kamunun 87 milyar dolarlık bölümünden çıkarmamız lazım ki doğru mukayese edelim; bir. İki; hemen onun yanında, bu kamu özel iş birliği projeleri ne idüğü de çok belli olmayan; hesabı yok, kitabı yok. 


Tek bir A4 sayfası ebadında fizibilite raporunu görmediğimiz bu kamu özel iş birliği projelerini de verilen, ne kadar verildiğini de bilmediğimiz hazine garantileri var; bu hazine garantileri de yok bu borcun içerisinde. Şimdi, bunların neticesinde bir de hane halkı borcu var. 


Biz, AK PARTİ iktidara geldiği zaman kişilerimizin yani şimdi, kullandığımız tüketici kredileri, konut kredileri, araç kredileri, ihtiyaç kredileri vesaire... Bunların Türk lirasının dolar cinsinden ifadesi 4 milyar dolar idi. Bunun şimdiki hâli 104; yani 4 milyar dolarlık borca 100 milyar dolar hane halı borcu eklenmiş vaziyette.


Bütün bu rakamları biraz da bunun için vermiş olayım ben: Bir dönemler, bazı AK PARTİ'li yöneticilerimiz de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içerisinde yer alan yetkililerin, etkililerin de bazı bakanlarımızın da ara ara "Bolluk, bolluk içerisindeydik..." Dönemler itibarıyla da "bolluk" ifade ettikleri dönemler vardı. 


Bu "bolluk" dedikleri şeyin tamamı, en başından itibaren, birinci senesinden itibaren bu borç bolluğudur.


(CHP sıralarından alkışlar)


Yoksa, bizim kültürümüzde adına "Halil İbrahim bereketi" dediğimiz bir başka bolluk daha var, Halil İbrahim bereketi. 


Bunu ekonomiye vurursak eğer; yatırımlardan, üretimlerden, verimlilikten elde edilmesi gereken bir bolluktur ki öyle bir şey olmadı.


Sayın Milletvekilleri,


Şimdi, bu da iyi, borcu da aldık; iyi, güzel ama bunu bedava almadık, bir şeyin karşılığında aldık, bunun bir bedeli var. O bedel -bağışlayın, ağzıma o geldi- faiz. 


Şimdi, yine her gün yatıp kalkıyoruz ya: "Merkez Bankası politika faizini bunu etti." Böyle allame-i cihanlarımız da var yani. Efendim, işte "100 baz puan artırdı." "100" deyince ne oluyorsa, yüzde 1. "Yüzde 1 indirdi." "Yüzde 2 düşürdü." filan vesaire deyin, ahali de doğru dürüst anlasın. "100 baz puan" "300 baz puan" filan...


Bu faize ödediğimiz rakam, -deminki söylediğimiz borçları münasebetiyle- kamu sektörünün dış borç faizine ödediği rakam, dış borç faizine, 89 milyar dolar, özel sektör de demin aldı, kullandı. 


Onun ödediği, özel sektörün dış borç faizi olarak ödediği rakam da ayrıca 108 milyar dolar.


Yani biz Türk devleti olarak, Türk ekonomisi olarak, diyelim hem kamu hem özel sektörle dış dünyaya, bu dış borca ödenen faiz... Sayın Genel Başkanımızın çeşitli vesilelerle defaatle ifade ettiği Londra faizcilerine on dokuz yıl içinde ödediğimiz para 197 milyar dolar; bu çok fazla. 


Devletimizin, bir de iç ekonomiyi döndürmek bakımından aldığı iç borca karşılık ödediği faiz rakamının dolar cinsinden ifadesi, düzgün hesaplanılmış bir ifadeyle arz ediyorum; dolar cinsinden ifade edilmiş olan rakam da 436 milyar dolar. 


Şimdi, sadece kamu sektörünü toplayayım; 89 milyar dolar dış borcuna ödenen faiz, 436milyar dolar iç borcuna ödediği faiz 525 milyar dolar. 


Biz, on dokuz senede devlet olarak adına "faizciler" derseniz faizciler, başka bir şey derseniz başka bir şeyciler onlara ödediğimiz faiz 525 milyar dolar.


Şimdi, Sayın milletvekilleri, bunu isteyerek, heveslenerek, bilerek, böyle olsun diye AK PARTİ yöneticilerinin, AK PARTİ hükûmetlerinin, daha sonra da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin böyle bir tablo çıksın diye yaptığı kanaatinde elbette değilim, zinhar değilim. 


Ama ne var peki, bu niye böyle oldu, böyle oldu da ne oldu?


Gittikçe kurumsuzlaştırılan bir devlet apareyine döndük, kurum kalmadı. Bir numaradaki meselesi bu.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) 


İki: Bilenleri elbette tenzih ederim ama hesap kitap bilmemek, plan program bilmemek, plan program yapacak olan kuruluşları kaldırmak, onları ortadan bütünüyle kaldırmak, plansızlık programsızlık; bunların hepsini bir araya getirdiğiniz zaman da bu karşılaştığımız durumla karşılaşmak durumunda kaldık. Şimdi, bu hiç uyarılmadı mı?


Ben, mesela -şahsen "ben" demeyi de edebe, adaba aykırı görürüm ama "ben" derken, burada "Cumhuriyet Halk" diyeceğim bölümden- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, aynen, bu kürsüde, 2007 yılından bu yana yaptığım bütün bütçe kapanış konuşmalarında arz ettiğim şeylerdir. 


2007'den itibaren... Bu Nakşi mahfillerinde sevilen, benim de çok sevdiğim bir ilahi vardır:


"Uyan ey gözlerim gafletten uyan / Uyan uykusu çok gözlerim, uyan."


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) 


Şimdi bunu da söyleyerek, kardeşim, ya, uyanın!


Bu, en son gün bu hâle gelmiş değil; birinci gününden, ikinci gününden, üçüncü gününden itibaren bu hâle geldi. 


Ben, sonra, 2015 yılında, yine bu kürsüde, aralık ayı da olması münasebetiyle "Kış geliyor." dedim.

2017 yılında yaptığım bütçe konuşmasında, kış beni kesmedi "Kara kış geliyor." dedim. 


2019 yılında bir daha bütçe konuşması yaptım burada, kara kış da kesmedi, "Nükleer kış geliyor." dedim.


E, geldi işte, kapımızda, öyle değil mi? Buna kulak asılmadı.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) 


Sayın Genel Başkanımızın bütçe açılış konuşmasında bu meşhur 128 milyar dolarla ilgili tekrar bir sorusu oldu


"Ya, bu 128 milyar dolar nerede?" diye sordu.


AK PARTİ Grubundan arkadaşlarımız, bir de Grup Başkan Vekili arkadaşımız laf attılar Sayın Genel Başkanımıza, ben de tutanaktan onu gördüm


"İlhan Kesici'ye sor, İlhan Kesici'ye sor." dediler. 


Şimdi, Sayın Genel Başkanım da bana sordu elbette "Ya, bu neyin nesidir?" filan diye "İlhan Kesici'ye sor..."


(CHP sıralarından gülüşmeler, alkışlar) 


Sayın Milletvekilleri, 


Ben de şimdi İlhan Kesici olarak huzurlarınızdayım. Bu 128 milyar dolar nedir yani nedir, nerededir, ne olmuştur?


OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Kayıtlarda, kayıtlarda.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Aynen kayıtlardadır, aynen. Sebebi ne kayıtta olmasının? Bu sizin sayenizde...


Osman Bey, bizim NATO Parlamenter Asamblesinde saygıdeğer bir Başkanımızdır, benim de dostumdur.


Aynen kayıtlardadır. Ben şimdi bunu bir televizyon programında... Net iki buçuk saatlik bir televizyon programının son üçüncü dakikasında bu soru geldi; ona da iki buçuk, üç dakikalık bir cevap verdim. 


Sonra on beş-yirmi  saniyelik bir kes-biç- yapıştır" usulüyle AK PARTİ'li arkadaşlarımız -herhâlde AK PARTİ'li, "tweet"lerden şey yaptığım kadarıyla- bunları "kes-biç-yapıştır" yaptılar . Osman Bey'in dediği gibi- şöyle bir resim çıktı.


VELİ AĞBABA (Malatya) - Osman'ın trolleri.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Bana sordular, ben de -hatta çok ileri bir ikazda bulunuyorum, çok ileri bir ikazda- diyorum ki:


Yani bu Türk devleti kayıtçı bir devlettir, birinci gününden itibaren, Osman Gazi'den itibaren olan biten her işi kayda alır, hatta o kadar alır ki Fatih Sultan Mehmet Han'ın -AK PARTİ'li arkadaşlarımız için söyleyeyim, Fatih Sultan Muhammed Han'ın- kahvaltıda yediği şeylerin hepsinin kaydı Topkapı Sarayı'nda vardır. 


O yüzden kayıtlardadır diyorum ben.


E, şimdi, bu kayıtta. Bunu kim biliyor? Ben biliyor muyum? Katiyen. Başka bileni var mı? Mesela, Sayın Cumhurbaşkanına arz edilmemiş ise Sayın Cumhurbaşkanı bilebilir mi? Hayır, bilemez.


Bilen var mı? Var. 

Kim? 2 kişi; bir, Merkez Bankası Başkanı; iki, o tarihteki Hazine ve Maliye Bakanı. 


Bunların dışında bilen yoktur. Daha sonra, ben, bu "kes-biç-yapıştır"ın üstüne Merkez Bankası Başkanının ve Hazine ve Maliye Bakanının bir açıklama yapmaları lazım geldiği çağrısında bulundum. Çağrı yerini buldu. 


Merkez Bankası Başkanı fakat çok kısık bir sesle, böyle, söyledi söylemedi gibi bir sesle dedi ki: "2017 protokolü diye bir protokol var."


Allah Allah, ya bu 2017 protokolü neymiş? Sonra öğrendik ki Hazine ile Merkez Bankası arasında 2017 yılında bir protokol imzalanmış. Bu protokol -sanki bana öyle geliyor ki- bir çerçeve protokoldür; içini bilmiyoruz.


Hazine ve Maliye Bakanı ondan iki gün sonra bir açıklamada bulundu, o da dedi ki yine kısık ses: "2019 yılında da bir protokol yapılmıştı, o da Merkez Bankası ile Hazinenin arasında yapılmış olan bir protokol fakat bu çerçeve protokolün dışında bir şey, içi biraz daha dolu."


ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Ses tellerinde bir problem vardır.


İLHAN KESİCİ (Devamla) - Ya, o tabir geliyor ağzıma onu da...


Asıl dananın kuyruğunun koptuğu yer; bu 2019 protokolüdür. Bu nedir? Merkez Bankası hangi münasebetle Hazineye böyle bir protokolle bir şeyler devretmiştir.


Sonra Hazine ne yapmıştır? Bizim muhabir bankamız var; Ziraat Bankası. Türk devletinin bu işlerde muhabir bankası Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır. Hazine ile Ziraat Bankası arasında bir şeyler olmuştur.


Şimdi -lafı topluyorum ben- demek ki bu kayıtlarda vardır.


BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Biz de onu söylüyoruz.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Ne zamana kadar biz bu soruyu sormaya devam etmeliyiz?


Ta ki bu kayıtlar Fatih Sultan Mehmet'in kahvaltısında yediği yiyeceklerin Topkapı Saray'ında aynen yerini arşivlerde alıncaya kadar, Türkiye bu 128 milyar doların hesabını "Nerede?" diye sormalıdır.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)


Sayın Milletvekilleri,


Bütün bunları söylemekten ben haz duyan bir insan değilim. Yani bana memnuniyet verdiğini de katiyen düşünmenizi istemiyorum, katiyen memnuniyet vermiyor, yüreğim de yanıyor, içim de cızlıyor ama partilerimiz farklı...


BAŞKAN - Sayın Kesici, bir dakika ekliyoruz.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Aldık başımızı gidiyoruz Sayın Başkan.


Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.


Bana memnuniyet veren bir şey değildir ve kimseye de memnuniyet verecek bir şey değildir.


Bizim partilerimiz farklı olabilir ama kaderimiz aynı, kaderimiz ortak.


Eğer ortada bir yanlış yapılıyor ise bunu söylemekten muradımızı ortak kaderimizi, ortak sıkıntımızı ortaya koymak ve birlikte çözüm aramaktır. 


Bu büyük yüce Mecliste -Allah korusun, hafazanallah, Allah muhafaza- bir yangın çıksa


"Bu, AK PARTİ'lilere şu kadar birim değer, Cumhuriyet Halk Partililere bu kadar değer, Milliyetçi Hareket Partisine, İYİ Parti'ye, HDP'ye şu kadar değer." diye bir şey yok; hepimizi yakıyor, hepimizi yakıp yıkıyor.


O yüzden, şimdi, artık Türkiye, bu işlerin yönetilebilir olmaktan çıktığını görüyor.


BAŞKAN - Bir dakika daha süre veriyoruz Sayın Kesici'ye.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Hay, hay, ilave bir dakika daha istirhamıyla...Tekrar çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. 


Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor; bunun bir tane, sayın milletvekilleri, tek bir tane çözümü var. 


Bu andan itibaren, mevcut Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine ve Türkiye yönetimine, Türk milletinin güveni sıfırlanmıştır, hiçbir güven kalmamıştır. 


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) 


Bu, böyle gidemez. Benim kanaatime göre yani bu, kurdaki 9 liradan itibaren kur artışı, ekonomik sebeplerden dolayı değildir; bu, sadece siyasete olan güvensizlik, Türkiye'nin yönetimine olan güvensizliktir. 


Bunu aşmanın tek bir tane yolu var, bu tür durumlarda sıkıntılar biriktiği zaman yani siz diyeceksiniz ki:


Biz haklıyız, doğruyuz.


Biz diyeceğiz ki: Hayır, değilsiniz.


O zaman bir hakeme müracaat icap ediyor. O hakem, sandıktır, millettir.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)


BAŞKAN - Son bir dakika daha...Tamamlayalım lütfen.


İLHAN KESİCİ (Devamla) - Son, son...


O hakem millettir, o hakem sandıktır. Bu, artık kaçınılmaz olan bir şeydir.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)


Ben inanıyorum ki sandığa giren... Sandıktan kimin çıkacağını bir tek Allah bilir, anketlerle falan sandıktan çıkılmaz, sandıktan siz de çıkarsınız biz de çıkarız. 


Siz çıkarsanız yitirilmiş olan bütün bu güveni, inançsızlığı, güvensizliği tamir etmiş olursunuz. Önünüzde yeni bir beş yıl, güçlü, kudretli bir beş yıl olur; Türkiye için hayırlıdır veya biz çıkarız. 


Biz kimiz? Biz Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Partinin birlikte oluşturduğu Millet İttifakı'yız. Bugün itibarıyla.


Önümüzdeki günler itibarıyla katılmalarını arzu ettiğimiz, katılacaklarını ümit ettiğimiz diğer partilerle birlikte Millet İttifakı'yız.


BAŞKAN - Sayın Kesici, süreniz yine bitti.


İLHAN KESİCİ (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.


BAŞKAN - Son bir dakika daha verelim, bitirin Sayın Kesici, bu son olsun.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Yapacağımız birinci iş, adına güçlendirilmiş, iyileştirilmiş parlamenter sistem dediğimiz sistemdir.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) 


Ama bu ne yapacak? Yani güçlendirdik, iyileştirdik, bir parlamenter sisteme geçtik.


Bu devletin yeniden avdet etmesidir. Türkiye'de devlet yeniden avdet edecektir.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)


İki, bu plansızlık, programsızlık, hesapsızlık, kitapsızlık devri kapanmış olacaktır.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)


Türkiye'ye yeniden devlet kurumları, yeniden plan, yeniden program, yeniden hesap kitap gelmiş olacaktır.


Sayın Milletvekilleri,


Sözlerimi bağlıyorum.


Sayın Başkanın gösterdiği anlayışa  teşekkürlerimi sunuyorum.


Biz arz ettiğim hususlar itibarıyla bu bütçeye Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak...


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Herhalde bir yarım saniye verilecektir, duyulsun yoksa oyumuzun rengi belli olmamış olacak.


BAŞKAN - Sayın Kesici tamam, dört dakika ilave ettim.


İLHAN KESİCİ (Devamla) - Oyumuzun rengi belli olmalı, ben de selamlamalıyım.


ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Selamlamak için efendim...


İLHAN KESİCİ (Devamla) - Sadece selam, Allah için yani... Bu kadar hukukumuz var Sayın Başkan.


OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Bizim Komisyonumuzun üyesi, bir dakika daha ver.


İLHAN KESİCİ (Devamla) -


Oyumuzun rengi red, Cumhuriyet Halk Partisi olarak "red" oyu veriyoruz.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) 


Ama bu bütçenin -her ne büyüklükte olursa olsun- vatanımıza, devletimize, milletimize, halkımıza hayırlara vesile olmasını diliyorum. 


Yüce heyetinizi şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına en yüksek saygılarımla selamlıyorum.


Çok teşekkür ediyorum.


(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)