İlk İzmir İktisat Kongresi'nden bugüne

Arslan Tekin | Yeniçağ Gazetesi | 2023-02-17

17 Şubat 2023 Cuma

Bugün ilk İzmir İktisat Kongresi'nin 100. yılı. İlki 17 Şubat-4 Mart 1923'te düzenlenmişti.

100. yıl için büyük hazırlık yapılıyordu. Deprem bizi öyle bir vurdu ki, bütün kutlamalar, bütün faaliyetler iptal edildi ister istemez.

Sonra İzmir'de 17 Şubat'ta birçok defa iktisat kongresi düzenlendi. Eskiler yad edildi. Sonradan düzenlenen bu kongreler, 1992'deki hariç, pek ses getirmedi. 1992 kongresini baştan sona takip ettim.

O kongrenin düzenlenmesinde Devlet Planlama Teşkilâtı (DPT) önemli rol oynadı. DPT Müsteşarı, şimdiki CHP milletvekili İlhan Kesici idi. 

O zaman, kongreyi yazarken farklı yol takip ettim. Tarihe not düştüğümü düşünüyorum. Üç gün bu kongre notlarımı vereceğim. 

***

"1923'ten kalma 93'lük Delege" başlıklı ilk yazım:

3. İzmir İktisat Kongresi'ndeyiz. Parayı kullananlar ve bu parayı yönlendirenler hepsi bir arada. Türkiye Cum­huriyeti kurulduğundan beri üçüncüsü yapılan ve artık mil­letler arası bir nitelik kazanan İzmir İktisat Kongreleri bun­dan böyle devam edeceğe benzer.

Büyük bir organizasyonda bazı aksamaların olacağı da tabiîdir. Nitekim karışıklıklar yaşandı ama, güler yüzlü gö­revliler, kendilerinden olmayan aksaklıkları hemen çözmek için büyük gayret gösterdiler.

Yalnız dünyada bütün ekonomik ve siyasî merkezlerin gözünün üzerinde olduğu bir kongrenin muhtevası ile mekân bağdaşmıyordu.

Neredeyse Türkiye'yi ellerinde tutanlar sinema salonu gibi bir yerde, Balçova Tesislerinde balık istifi tıkış tıkış sı­ralanmışlar üstelik bin 300 kişilik salona bin 600 kişi sığ­dırılmak istenmiş.

İzmir'i pek tanımıyoruz. Başka salonlar var mı, bi­lemiyoruz. Daha geniş bir salon bulunmalıydı. Düşünebiliyor musunuz, her gün gazetelerde bir cümleleri man­şet olan insanlar, kendi makamlarında kimi mağrur, kimi mütebessim, kimi acımasız, kimi sevecen, istedikleri an pa­ranın bile şeklini değiştirebiliyorlar, ama hepsini toplamışlar ufak bir yerde Türkiye'nin geleceğini tayin ediyorlar.

Kongre Atatürk'ün hatırasına İzmir'de toplanıyor. Anlayacağınız, Türkiye'mizi yönetenler biraz nostaljik ta­kılıyorlar!

Bildiğiniz gibi kongrenin ilki 17 Şubat-4 Mart 1923 günlerinde yine İzmir'de toplanmış. Toplandığı bina da Kemeraltı'nda bir tütün deposu.

1. İzmir İktisat Kongresi'nin önem taşıyan bir durumu da şu: Kongre, Lozan Konferansı'nın kesintiye uğradığı bir dönemde toplanıyor. Kongreye Mustafa Kemal (Atatürk), Meclis üyeleri, çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi kesiminin de­legeleri katılıyor. Mustafa Kemal burada yaptığı ko­nuşmasında Türkiye'nin arazi varlığı ve tabiî kaynaklarına göre nüfusunun kifayetsizliğine temas ediyor. Altı çizilecek bir konu... Zamanımızda Nüfus planlaması için toplum üze­rinde yoğun bir baskı uygulanıyor. Şimdi, tarım ve sanayide gelinen nokta ile nüfus arasında bir oran kurabilir miyiz? Araştırmaya değer...

1. İktisat Kongresi'nde de katılmış bir şeref konuğu vardı 3. kongrede: Bahattin Moltay... Mühendis... Şimdi 93 yaşında. Kongrede kapıdan girince dikkatimi çekiyor. Eşiyle beraber gelmiş... Kendisini şeref konuğu olarak ön sıraya alı­yorlar ama yanında eşi var. O nereye oturacak?.. Yaşlı in­san... Kendisi öne, eşi arkaya oturtulunca hemen sinirleniyor, kalkıp çıkış kapısına yöneliyor. Eşinin kolunda geldiği sa­londan dinç bir şekilde tek başına çıkıp gitmek istiyor.

Neyse, karısı ardından yetişip işi tatlıya bağlıyor. 1. Kongre'den 3. Kongre'ye katılan tek üye imiş. İlk kongrede de faal imiş. Kongrenin düzenlenmesinde de etkili bir rol almış. Bu bilgileri yaşlı delege Bahattin Moltay'ın eşinden alıyorum. Eşi Alman asıllı... Anneliesse Moltay... Alman­ya'da tanışmışlar. 43 yıllık evliler ve üç çocukları var. Ba­hattin Moltay iş adamı... Eskişehir'de lokomotif fabrikası kurmuş. Demiryollarımıza 400 lokomotif yapmış. Anneliesse Moltay enteresan bilgiler veriyor: "Biz, rüşvetsiz iş yapan bir şirketiz." diyor. Bunu o kısa zaman aralığında de­mek ihtiyacı duyması beni düşündürdü. Bir düşündürdüğü durum da Türkiye'nin en eski, en meşhur, en zengin insanını da isim vererek suçlaması...

"O" diyor, "Karaborsacılık yapıp, piyasada bu­lunmayan malları yığıp haksız kazanç sağlarken, Bahattin Bey alın teriyle çalışıp kazanmıştır." şeklinde konuşuyor.

MÇP lideri Alparslan Türkeş de oradaydı. Erken ge­lenlerden. Sağ tarafında Meclis Başkan Yardımcısı HEP'çi Fehmi Işıklar, sol yanında Kırgızistan delegesi Askar Sangulov için yer ayrılmış. Yani bölücülükle suçlanan insanla Türk dünyasından bir isim arasında denge teşkil ediyor! MÇP lideri Türkeş, yanındakiler gelene kadar önce oğlu Tuğrul Türkeş'le sonra YÖK Başkam İhsan Doğramacı ve Meclis Başkan yardımcılarından DYP'li Yıldırım Avcı ile koyu ve samimi bir sohbete dalıyor... (5 Haziran 1992)

 (Not: Bahattin Moltay, 9 Şubat 1994'te, 96 yaşında, eşi Anneliesse Moltay ise Eylül 2011'de Almanya Düsseldorf'ta 83 yaşında vefat etti. Anneliesse Moltay'ın ağır dille suçladığı ünlü sanayici de 95 yaşında 1996'da hayatını yitirmişti.)

 

18 Şubat 2023 Cumartesi

1923'te, Lozan görüşmeleri arasında düzenlenen ilk iktisat kongresinden sonra 1992'de düzenlenen üçüncü iktisat kongresi ses getiren kongre oldu. Dün kongreyi baştan sona takip ettiğimi belirtmiş, ilk notlarımı vermiştim. Bugün ikinci, yarın son notları vereceğim.

İkinci notlarımın başlığı "Siyasîler Kongre Dışı..."

İzmir sıcak mı sıcak... Hava boğuyor. Üzerinizdekiler yapış yapış... Özel İdare'nin Balçova'daki tesislerinde ilk gün açılışı yapıldıktan sonra 3. İktisat Kongresinin komisyon ça­lışmaları, paneller Konak'taki Ege Üniversitesi Atatürk Kül­tür Merkezinin salonlarında devam ediyor. Delegeler, tebliğciler, panelistler, sıcaktan kravatları gevşetmiş, ceketleri fora etmişler ama konuşmalar ilgiyle dinleniyor. Herkes tar­tışmalara katılıyor, sorular yöneltiyor, fikrini söylüyor.

Burada tebliğ ve panel konularını kısaca vermek is­tiyorum.

"Sektörel Gelişme Stratejileri" üzerinde 12, "Ge­lişme Stratejileri ve Makroekonomik Politikalar" (Gelişme Stratejileri, Ekonomik Sistem ve Kamu Ekonomisi)" üzerinde 6, yine "Gelişme Stratejileri ve Makroekonomik Politikalar"a dayalı olarak "Makroekonomik Analiz ve Politikalar" üzerine 6, "Mali Yapı ve Mali Piyasalar" üzerinde 6, "Sosyal Değişim ve Sosyal Gelişme Stra­tejileri" üzerinde 12, "Dış Ekonomik İlişkiler" üzerine 6 tebliğ sunuldu. Bu tebliğler üzerine oturum sonlarında tar­tışmalar açıldığı gibi, ayrıca, paneller düzenlenerek konular üzerinde daha ayrıntılı tartışmalara gidildi.

Efendim, bir ara açıklamada bulunacağım... Bir aylık ara ile bir kurultay ve bir kongre takip ettim. Ankara'da dü­zenlenen 1. Sürekli Türk Dili Kurultayında hem delege hem gazeteci sıfatıyla bulunduk. Şimdi İzmir'de düzenlenen iktisat kongresinde gazeteci sıfatıyla bulunuyoruz. Dil Ku­rultayını Kültür Bakanlığı, İktisat Kongresini Başbakanlığa bağlı Devlet Planlama Teşkilâtı ile TOBB ortaklaşa düzenlediler.

Devletin değişik kesimlerini birbiriyle kıyaslamak is­temem ama devletin iktisat kongresine daha bir ağırlık ver­diği ortada. Türkiye'de, meseleleri, birbirini bütünleyen un­surlar olarak görmek şart. Kültür, "olmasa da olur" ba­bından. Özellikle Özal'la başlayan dönemlerde ihmal edilen bir saha...

İstifa etmek zorunda kalan Kültür Bakanlığı Yayımlar Daire Başkanı Ayla Kutlu görebildiğim kadarıyla kendisine tanınan imkânları sonuna kadar kullandı ve Dil Kurultayının aksamaması için elinden geleni yaptı. İktisat Kongresinde de işlerin aksamaması için büyük çaba görüyoruz. Yükün ağırlığını omuzlarında taşıyan DPT İdarî ve Malî İşler Daire Başkanı Ali Işıklar'ın çabasını burada anmam gerekiyor.

İktisat Kongresini düzenleyenlerin önemli bir ça­lışması kongreye sunulan tebliğlerin önceden yayınlanması... Sanırım, gerek panellerdeki, gerekse tebliğ sunulması sı­rasındaki tartışmalar da yayınlanacak.

"Gelişme Stratejileri ve Makroekonomik Politikalar"ın tartışıldığı panelde bir konuşmacının siyasîler için söylediği sözler üzerinde düşünmeliyiz. Konuşmacı, 1923 yılında yapılan ilk iktisat kongresini siyasîlerin başın­dan sonuna kadar dinlediklerini ve dile getirilen görüşlerin uygulama alanları bulduklarını ama bu kongrede ilk günkü açılış töreninden sonra siyasîleri göremediklerini söyledi. Bu sözler dikkatle dinlendi ve herkes tasdik edici bir tavır gös­terdi. Asıl uygulayıcı olan siyasîler gelip tartışmalara katılmadıktan, fikir üretmedikten sonra kongrede konuşulanlar zamanla ne derece hayata geçirilebilinir, bilemiyoruz.

Yalnız bir husus daha var... Kongre mahallî seçimlerle çakışıyor. Bu, hâliyle siyasîlerin durumunu etkiliyor. Bazı siyasîler önemsemedikleri için, bazıları da hazır İzmir'e gel­mişken yakın bölgeleri dolaşayım diye kongreye katılma­dılar.

Görebildiğim kadarıyla gazetelerdeki kongreyle ilgili değerlendirmeler de yeterli değil... Bir "büyük" gazetemiz, kongreye ilginin az olduğunu iddia ediyordu. Biraz konu­ların farkında bir insanız, kongreye katılan herkes olayı cid­diye almıştı, tabiî siyasîlerin dışında... (7 Haziran 1992)

***

(Not: Kültür Bakanlığı Yayımlar Daire Başkanı Ayla Kutlu (1938- ) roman yazarı. "Zaman da Eskir" adını koyduğu hayatının ilk 22 yılını anlattığı hatıralarını okumuştum. 19. yüzyılın ikinci yarısında Kafkaslardan göçmek zorunda kalan Çeçen asıllı aileden geliyor. O dönemde Kültür Bakanı Fikri Sağlar'dı.

Üçüncü İktisat Kongresi 4-7 Haziran 1992'de düzenlenmişti. Kısmî mahallî seçimler ise 7 Haziran 1992'de yapılmıştı. Bahsettiğimiz bu seçimler.)

 

19 Şubat 2023 Pazar

1992'de düzenlenen Üçüncü İzmir İktisat Kongresi'nin son notlarımda Vehbi Koç'a, Güler Sabancı'ya, Tansu Çiller'e, Nevzat Yalçıntaş'a, Alparslan Türkeş'e sorularım olmuştu. "2000 Yılında Buluşalım" başlıklı yazımız:

"2000 yılında tekrar toplanmak, üzere 3. İzmir İktisat Kongresi dün sona erdi.

İnsan, memleketini güzel ve zengin görmek isteyince her hareketten bir şeyler umuyor. Araştıra araştıra, tartışa tartışa bir noktaya geliniyor. Bu kongrede durumu öyle gö­rüyoruz. Çıkan sonuçlar elbette birer tavsiye niteliğinde... Yalnız bu tavsiyeleri teorisyenler, yani ilim adamları ile uy­gulayıcılar yani siyasîler ve iş adamları aynı yerde aldılar. Günübirlik kararlar kısa zamanda ekonomiyi tıkayacak ve ileri zamana aktarılan külfet, ufkumuzu karartacaktır. Bunun için 2000'li yılların hedeflerini şimdiden belirlemek ge­rekiyor. Böyle kongrelerin bir yararı da insana düşünme ve araştırma alışkanlığı kazandırması, belli bir disiplin içinde, belli hedeflere yöneltmesidir. Bu da çıkarcı değil, riski göze alabilen politikacılar içindir.

Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı İlhan Kesici'ye sordum; Kongre kararlarını nasıl takip edeceksiniz diye. Verdiği cevapta bu kararların birer tavsiye niteliğinde ol­duğunu ve zaman zaman kongrede alınan kararlarla uy­gulamada ortaya çıkan verileri karşılaştıracaklarını söyledi. Hâliyle bu tabiî bir şekilde gelişecek ve en azından mu­hasebe imkânını ortaya çıkaracak.

Konuyu yalnız devlet yetkilisine değil, iş sahasında uygulayacak insanlara da sordum. Sonu "SA" ile biten şirketlerin sahiplerinden Güler Sabancı meselelere iyimser bakıyor. Güleç, girişken ve hareketli bu iş kadını, amcası Sakıp Sabancı'nın şöhretini yakalamak üzere. Kongrede herkesle sıcak ilişki kurdu. Güler Sabancı, kongreyi şöyle değerlendiriyor:

"Beklenen şudur bu kongreden: Önünüzdeki 10 yıl daha Türkiye'nin iktisadî yaşamında nelerin önemli olduğu, öncelikler çıksın. Hangi sorunların üzerine nasıl gideceğimiz konusunda fikir birliğine varalım. Bunlar tabiî ki Türkiye'nin tüm ekonomisini ilgilendiriyor. Çö­zümler bekliyoruz bu kongreden, hedefler bekliyoruz. Bu hedeflere gitmenin yollarını göstersin istiyoruz bu kongre. Tabiî ki hepimizi etkileyecek demektir. Kongre kararlarını dikkate alacağız."

Biliyorsunuz Kamu İktisadî Teşekküllerinin özel­leştirilmesi meselesini gazete olarak yakından takip edi­yoruz. Bir şeye karar vermek kolay ama uygulamaya ge­çirmek zordur. KİT'lerin özelleştirilmesi hâdisesi de öyle... KİT'lerin özelleştirilmesini şiddetle savunanlar olduğu gibi, karşı çıkanlar da bulunuyor.

Ünlü iş adamımız, kongrenin de şeref konuğu Vehbi Koç, konuşmasında devlete bağlılığını vurgulamış ve "Dev­letim varsa ben de varım." demişti. Vehbi Koç'un bu söz­lerini delegeler ve misafirler çok alkışladı. Bu alkışın saikı Türkiye'nin içinde bulunduğu durumdu. Devleti yıkmaya yö­nelik hareketlerdi. Sonra kuliste Vehbi Koç'un yanına git­tim, "Efendim, devlete bağlılığınız çok alkışlandı." dedim. Vehbi Koç, "Tabiî, devlet her şeyimiz. Devlet zamanında KİT'leri kurmasaydı, biz özel sektör olarak nasıl ge­lişirdik. Devlet önce KİT'leri kurdu. Bunlar işletmeyi öğ­rendiler, biz de oradan eleman alarak özel sektörü geliştirdik. Ama şimdi KİT'lere gerek yok. Hemen özelleştirilmelidir. Özel sektör her şeyi en güzel şekilde yapıyor." dedi. Bu tecrübeli iş adamı oldukça pragmatistti. Elbette her şeyi ile devletine bağlıydı ancak meselelere kendi zaviyesinden bakıyor, mutlak özelleştirmenin yanında yer alıyordu.

Konuyu genç bir ilim adamıyla da konuştum. Doç. Dr. Erinç Yeldan, Bilkent Üniversitesi İktisadî, İdarî ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı. Kongrede ilgi toplayan bir konuşma yapmıştı. Genç ilim adamı özel­leştirmeye karşı çıkıyor.

Devlet Bakanı Tansu Çiller'e ısrarla özelleştirmenin nasıl gelişeceğini sordum. Milletin parasının çarçur edilme meselesi söz konusu olunca bütün dikkatimizi bu noktada topluyoruz. Her iki konuşmayı ayrıca vereceğim.

İktisat kongresi bir acı gerçeği de çıkardı ortaya... Me­seleleri tartışanlar, akıllı ve ciddî insanlar; ancak, bozuk bir Türkçeyle düşünmek ve konuşmak zorunda kalıyorlar. Buna Türk ilim ve siyaset adamları adına üzüldüm. Sonra anladım ki üzülen sadece ben değilmişim. Bir panelde, Prof. Dr. Nev­zat Yalçıntaş'ı gördüm. Hoca'nın iktisatçılığı yanında ede­biyata da düşkünlüğünü bildiğim için yanına gittim, "İk­tisatçıların biraz da Türkçeyi bilmeleri gerekmez mi hocam?" dedim. Meğer Hoca da aynı olayı düşünmüş. Prof. Dr. Yalçıntaş anlatıyor:

"Sabahleyin ben bir konuşma yaptım. Tamamen teknik konulara aitti. Dışarı çıktığımda yine bir meslektaşım geldi ve iltifat olsun diye zannediyorum, 'Bu dile çoktandır hasretiz. Hiç olmazsa kulaklarımız güzel bir Türkçe duydu.' dedi. Anlıyorum ki, o da birçokları gibi, bu­rada kullanılan kırık dökük Türkçeye ve yanlış cümlelere, yerinde kullanılmayan kelimelere takılmışlar. Aynı kanaatteyim. Güzel Türkçe sadece iktisatçılar için değil, her meslekteki insanlar için ilk zarurettir. Önce Türkçesini, dilini öğrenmesi lâzımdır. İktisatçılardan Ömer Celal Sarç, Sabri Ülgener, Orhan Tuna, Türkçeyi iyi kullanmışlardır. Türk iktisat dünyasının yıldızları sa­yılan, bilgi bakımından yıldızlan sayılan, aynı zamanda Türkçeyi de en iyi kullanan kişiler olmuşlardır."

İktisatçıların Türkçeyi fark etmeleri gerekiyor. Ana­dilini edebî olarak bilmeyenler, etkili anlatım yollarını bu­lamazlar.  (8 Haziran 1992)

***

(Not: Üçüncü İktisat Kongresi'nde o zamanki Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş'le de konuşmuştum. MHP'nin açılması gündemdeydi. MHP'nin bölündüğü iddiaları gazetelerde yer alıyordu. Alparslan Türkeş'e, öğle yemeği arasında, bunu sordum. Cevabı:

"Kanun çıkarsa o yetkili kurulların toplanarak karar vermesi icap eder. O yetkili kurulda başta eski genel idare kurulu ve son büyük kurultayı yapmış olan delegelerdir. Evvelâ eski idare kurulu üyelerini toplantıya çağıracağım. Ben tabiî MHP'nin de genel baş­kanıyım. Ondan sonra da genel idare kurulu olarak ku­rultaya karar vereceğiz; büyük kurultay delegelerini kurultaya çağıracağız, kararı onlar verecek."

MHP'nin yeniden açılması arifesinde epey tartışma çıkmıştı. Adları öne çıkanlarla görüşmüş, ayrıntılı yazmıştım. Bu tartışmalar "Alparslan Türkeş ve Liderlik" kitabımızda yer alır.)